Turnikeden geçişim yokmuş.. (Gazeteciliğin ölümü de böyle başladı aslında. Gazetelere gazetecilikten anlamayan insan kaynakları alınırsa)

Turnikeden geçişim yokmuş…

Yıl 2001 filan.
Akşam Gazetesinde çalışıyorum.
İstanbul Belediyesi’nde görevliyim.
Kendi özel aracımla Saraçhane’deki binaya sabah 09.00’da gidip, akşam en erken 19.00’da çıkıyorum.
Sene de bu akşam çıkış saati 3 ila 5 arasıdır. Sabah 09.00 akşam Allah kerim.
Her gün be kardeşim İBB Başkanlarının akşam programları var.
Diğer gazete çalışanları akşam 17.00’de çeker gider, gece programını gazetelerin gececi muhabirleri takip eder.
Biz de ise, ne mesai ne gececi.
Neymiş sen İBB muhabirisin, başkanı da sen takip edicen diyen uyduruk bahaneyle her gece görev.
İleride yazarım bir gün canıma tak etti gece işine gitmedim, beni işten atmaya kalktılar.
Savunma istediler. Nah atarlar…

Neyse bir gün telefon, ne var?. Yaf insan kaynakları ‘Bu kelime yeni çıktı o zamanlar. Bildiğin personel servisi’ aradı. Hee? Genco Sabancı’nın turnikelerden aylardır hiç gazeteye giriş çıkışı yok. Bu adam çalışmadan bizden maaş mı alıyor? Diyivermişler. Vay insanımın kaynakları. Ben de kofra yine yandı. Her gün önlerine gazete gidiyor, gazetede çalışıyorlar ve okumuyorlar. Ulan bir oku, her gün haberim yayınlanıyor hatta haftanın iki üç günü birinci sayfadan sür manşet imzalı. Yok kafa bu yapıda. Eee napak?. Sen artık sabahları gazeteye gel, turnikeden kartla geç, biz seni araçla belediyeye göndeririz akşam da aldırırız.

Eyvallah canıma minnet. Ben kendi özel aracımla her gün otobüslerde sürünmekten bıktığım için benzini de cebimden harcayarak 15 Km gidiş 15 Km dönüş yol tepiyorum. Mesafe kısalmış oldu, masrafım azaldı diye düşünerek ertesi gün Akşam Gazetesine sabah 09.00’da damladım. O zamanlar gazete Davutpaşa’da, şimdi yerine 5 adet blok gökdelen yapıldı.

Çayımı içtim, poğaçamı yedim, gazetemi okudum saat 10.00 araç yok. Çayımı yine içtim, diğer gazeteleri okudum saat 11.00 araç yok. Tekrar çay içtim bu kez gazetelerin kısa kısalarını da okudum saat 12.00 araç yok. Bismillah la öğle oldu, gittim misler gibi merkez de beleş yemeğimi de yedim, ‘Dışarıda çalışanlara cüzi ticket veriliyor, cepten yiyoruz’. Döndüm çayımı içtim ve bu kez gazetelerin köşe yazarlarını da okudum. Sat 13.00 araç bulundu. Geçerken beni bırakacaklar. İyi bıraktılar.

Dedim 4 saatte işe gelebildiğime göre akşam 17.00’de araç istemeye başlayayım ve öyle de yaptım. Tamam dedi merkez. Eee saat 18.00 gelen araç yok. Saat 19.00 basın odasında haberler de izledim. Saat 20.00 la hala gelen araç yok. Açtım telefonu. Ulan koca gazetenin her boka giden aracı var da, özel işler oluyor, bana gelince o aracın tekerini hemi dedim kendi üslubumda. Ve bu ricamdan sonra araç nihayet 20.30’da geldi. Gayrettepe Emniyetten film alan araç dönüşte beni topladı.

Gazeteye 15 dakika sonra giriş yaptım, benim yüz sinirden bembeyaz. Servise bakan şef şahıs daha ben laf etmeden, biliyor dökeceğim incileri, ‘Sen bir daha merkeze gelme. Evden direk git gel’ demez mi?. Olmaz İnsanımın kaynakları benim turnikelerden girişimi çıkışımı göremez, bana maaş veriyorlar ben yokum. Gerçi gazete okumayan bir bölüm olsun. Ben gelirim her gün kartı dıt dıt okuturum, beni gönderirsiniz dedim. Yalvarıyor, vallahi gelme. İnsan kaynakları?. Hiçbir şey olmaz ben üstleniyorum, söylerim onlara nerede çalıştığını vs.vs.
Demek ki neymiş, istenirse oluyormuş.
Sana bu telefonu açtıklarında, bu adamın her gün haberi, haftada 2-3 gün de sür manşet haberi yayınlanıyor görmüyor musunuz? desene.
Demez niye? Koltuk makam sevdası…

Genco Sabancı